
Ticari Sözleşmelerde Kararlaştırılan Tek Taraflı Sebepsiz Fesih Hakkının Sınırları
- GİRİŞ
Sürekli borç doğuran sözleşmeler; edimlerin ifasında devamlılığı sağlaması ve taraflar arasındaki yapma veya yapmama borcunu sürekli hale getirmesi nedeni ile ticari hayatta sıklıkla kullanılmaktadır. Hizmet sözleşmeleri, abonelik sözleşmeleri, saklama ve ödünç sözleşmeleri sürekli borç doğuran sözleşmelerin tipik örneklerindendir. Bir borç ilişkisinin sürekli olarak nitelendirilmesi, ilişkinin geçersizliğinde uygulanacak hükümler ve ilişkinin sona erdirilmesi bakımından önem taşır.[1]
Sürekli borç doğuran ticari sözleşmelerde taraflar, “Sözleşme Özgürlüğü” prensibine dayanarak sözleşmenin sona erme şeklini, süresini ve sebeplerini kararlaştırabilmektedir. Zira 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sözleşme Özgürlüğü” başlığını taşıyan 26.maddesi; “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” hükmünü amirdir.
Uygulamada, ticari sözleşmelerde taraflara sözleşmeyi sebep bildirmeksizin fesih hakkı tanındığı görülebilmektedir. Sebepsiz fesih hakkı; sözleşme ile belirlenen süreye uygun olmak kaydıyla taraflara, sebebe dayanmaksızın, sözleşmeyi feshetme imkânı vermektedir. Sözleşmenin bu şekilde sona erdirilmesi halinde karşı taraf genellikle fesih tarihine kadar muaccel olan edimlerin ifası dışında herhangi bir talepte bulunmayacağını sözleşme ile kabul ve taahhüt etmektedir.
TEK TARAFLI SEBEP GÖSTERMEDEN FESİH HAKKININ KULLANILMASI
Sebepsiz fesih hakkının kullanılması halinde karşı tarafça herhangi bir talepte bulunulamayacağı sözleşmede açıkça düzenlenmiş olsa dahi Yargıtay’ın bu husustaki yerleşik içtihadı, feshin yasa ve iyi niyet kuralları kapsamında haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığının önem taşıdığı noktasındadır. Aşağıda bu doğrultuda bazı örnek Yargıtay kararlarına yer verilmiştir:
“Dava, davalı sigorta şirketi tarafından acentelik sözleşmesinin sebepsiz feshedildiği iddiasına dayalı olarak açılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, yukarıda özetlenen gerekçe ile davacının tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 19/2 maddesi uyarınca davalının herhangi bir sebep göstermeksizin acentelik sözleşmesini fesih hakkına sahip olması nedeniyle bu hakkı kullanmasının haksız fesih oluşturmayacağı kabul edilmiş ise de, sözleşme ile davalıya tanınan bu hakkın da yasaya ve iyiniyet kurallarına uygun bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle, sözleşmenin 19/2 maddesine göre davalının fesih yetkisini kullanmasının açıkça hak ihlali olup olmadığının, başka bir deyişle sözleşmedeki bu hükme dayalı olarak yapılan fesih bildirimi ve kullanılan fesih hakkının yasa ve iyiniyet kurallarına göre haklı sebeplere dayalı bir kullanım niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekirken, sadece işbu sözleşme hükmüne dayalı olarak herhangi bir sebep belirtmeksizin sözleşmeyi feshedilebileceğinden bahisle davalı tarafça geçerli bir şekilde feshedildiğinin kabulü yerinde görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay Kararı – 11. HD., E. 2014/7542 K. 2014/16209 T. 22.10.2014)
“Bu itibarla mahkemece, öncelikle davalı tarafından davacıya gönderilen 21/3/2012 tarihli fesih ihbarı ile sözleşmenin feshedildiği nazara alınarak, Dairemizin 22/10/2014 tarih, 2014/7542 E- 2014/16209 K. ilamında da belirtildiği üzere sözleşmede herhangi bir sebep gösterilmeksizin fesih hakkının bulunduğuna dair bir hüküm olması halinde dahi, sözleşmenin feshi için haklı bir sebebin bulunması ve sözleşme ile davalıya tanınan bu hakkın da yasaya ve iyiniyet kurallarına uygun bir şekilde kullanılması gerektiğinden, sözleşmenin 19. maddesine göre davalının fesih yetkisini kullanmasının açıkça hak ihlali olup olmadığının, başka bir deyişle sözleşmedeki bu hükme dayalı olarak yapılan fesih bildirimi ve kullanılan fesih hakkının yasa ve iyiniyet kurallarına göre haklı sebeplere dayalı bir kullanım niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekirken, bu hususta hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı gibi, ikinci fesih ihbarında bile belirtilmeyen ve ileri sürülmesi de maddesine aykırılık teşkil edecek nitelikteki bir sebebe dayalı olarak feshin haklı olduğundan bahisle eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay Kararı – 11. HD., E. 2016/7313 K. 2017/2727 T. 9.5.2017)
Görüldüğü üzere, Yargıtay tarafından sebepsiz fesih hakkının kullanılması bakımından yalnızca taraflarca sözleşmede düzenlenmesi yeterli görülmemiş, söz konusu hakkın kullanımı için haklı bir sebebin varlığı ve söz konusu hakkın kullanımının da yasaya ve iyiniyet kurallarına uygun olması aranmıştır.
SÖZLEŞME TARAFLARININ TACİR OLMASI
Ticari sözleşmenin tarafı olan tacirler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan; “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.” düzenlemesi ile, sözleşmelerin imzası, ifası ve sona erdirilmesinde herhangi sıradan bir vatandaştan daha fazla öngörüyle hareket etme sorumluluğu yüklenmektedir. Buna rağmen Yargıtay’ın genel olarak görüşü, tacirler arasında kararlaştırılmış olsa da sebepsiz fesihte, fesih nedenlerinin denetlenebileceği ve sözleşmenin uygulanması aşamasında da Medeni Kanun 2. Maddesi ilkelerine uyulması gerektiği yönündedir. Aşağıdaki karar da bu doğrultudadır:
“Sözleşmenin tarafları tacirdir. TTK.nun 20/II nci maddesine göre tacirlerin tüm işlemlerinde basiretli bir tacir gibi davranması esastır. Bu ilke sözleşmenin imzası, ifası ve feshi aşamalarının hepsinde gözetilmesi gereken ilke olması nedeniyle mahkemece, sözleşmenin imzası sırasındaki taraf pozisyonlarından hareketle sözleşmeye bağlı kalmaları gerektiği belirtilmiştir. Bu gerekçe ilke olarak doğru ise de, imzalanmış sözleşmenin yürütümü sırasında da hukukun genel ilkelerinden olan MK.nun 2 nci maddesi gereğince de, hak ve borçların kullanımı ve ifasında da iyiniyet kurallarına uyulması gerekmektedir. Bir hakkın sırf başkasını zarara sokacak şekilde kötüye kullanılmasını kanun himaye etmez. Uyuşmazlık konusu sözleşme hükmü bu açıdan değerlendirildiğine bu sözleşme maddesinin davalıya keyfi olarak nitelendirilebilecek mutlak bir hak bahşetmediğinin kabulü gerekir.” (Yargıtay 11. HD, 14.10.2004 T., 2003/13367 E., 2004/9841 K.)
İSPAT YÜKÜ
Yargıtay, sözleşmeden kaynaklanan sebepsiz fesih hakkının kullanılması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklarda, genel olarak sözleşmeyi fesheden tarafın haklı sebebi bulunduğunu ispat etmesi gerektiği görüşündedir:
“O halde diğer durumlarda olduğu gibi somut olayda da davalının fesih için fesih ihbarının yapıldığı tarihte doğmuş olmak kaydıyla bir sebep göstermesi ve tazminatla sorumlu olmaması için de bu sebebin haklı olması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece, davalı tarafından fesih ihtarında belirtilmeyen ancak yargılama aşamasında usulüne uygun olarak sürülen fesih sebebini açıklatmak, bunu kanıtlayıcı delilleri ibraz ettirerek konusunda uzman bilirkişi kurulu seçilerek davalının fesih ihtarı ve sonradan ileri sürdüğü fesih nedeni ve taraflar arasındaki sözleşme maddeleri kapsamı da birlikte değerlendirilerek, öncelikle davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı, haklı ise tazminat talepleriyle ilgili şartların oluşup oluşmadığı üzerinde durulup, açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak oluşacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.” (Yargıtay 23. HD, 21.04.2014 T., 2013/8324 E., 2014/3099 K.)
“Her ne kadar davalı tarafça sözleşmede öngörülen önel verilerek sözleşme feshedilmiş ise de, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır hükmü gereği, davalının sözleşmeyle kendisine tanınan fesih hakkını dürüstlük kurallarına uygun kullanıp kullanmadığınındeğerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, davalı tarafça, sözleşme hükmüne dayalı olarak herhangi bir neden göstermeksizin sözleşmeyi feshettiğini ileri sürmüş ise de, yargılamada sunduğu cevap dilekçesinde, haklı fesih nedeni olarak davacının performansındaki düşüklüğü ileri sürmüştür. Bu durumda ispat külfeti üzerinde olan davalının, davacının performansının düşük olduğunu ve bunun davacının kusurundan kaynaklandığını, dolayısıyla sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini dosya kapsamı itibari ile kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca, taraflar arasındaki sözleşmenin haklı neden olmaksızın davalı tarafından feshedildiğinin kabulü gerektiğinden ilk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi ve değerlendirmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir.” (Bölge Adliye Mahkemesi Kararı – İstanbul BAM, 43. HD, E. 2020/507 K. 2021/1365 T. 11.11.2021)
Sözleşmenin sona erdirilmesinin haklı bir sebebe dayanmadığına kanaat getirilmesi halinde, sözleşmeyi haksız fesheden taraf, diğer tarafın kazanç kaybını tazmin etme yükümlülüğü altına girebilmektedir.
“…taşıma sözleşmesini herhangi bir sebep ileri sürülmeden sona erdirilmesinin MK.’nun 2.maddesinde yer alan objektif iyiniyet kuralı ile bağdaşmadığı, bu sebeple zararın tazmini gerektiği sonucuna varılarak davanın kısmen kabulüne, 4.864,45.-YTL tahsiline karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, taşıma sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki taşıma sözleşmesinin dava konusu dönem itibariyle yenilendiği, ve aynı dönem içerisinde ek taşıma sözleşmesi yapıldığı, davalının bu sözleşmeyi neden göstermeksizin haksız şekilde feshettiği dosya kapsamıyla sabittir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğradığı zararın tespiti noktasındadır. Mahkemece, sözleşmenin haksız feshinden sonra iş yapamadığı yılın kârı üzerinden bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak hüküm kurulmuştur. Ancak, davacının zararının aynı veya benzer şekilde sözleşme yapması için gereken makul süre tespit edilip, bu süre itibariyle elde edeceği gelir hesaplanıp,anılan süre itibariyle yapmadığı giderler mahsup edilmesi suretiyle belirlenmesi gerekmektedir. O halde, açıklanan şekilde hesaplama yaptırılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay Kararı – 11. HD., E. 2006/12430 K. 2007/14950 T. 26.11.2007)
SONUÇ
Ticari sözleşmelerde taraflardan birinin herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi tek taraflı olarak fesih etme hakkına sahip olduğu kararlaştırılsa dahi sözleşme ile taraflara tanınan bu hakkın da yasaya ve iyiniyet kurallarına uygun bir şekilde kullanılması gerekmektedir.
[1] OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Cilt – 1, İstanbul 2014, s. 12.