Alacak Davalarında Deliller ve İspat Yükü

Türk Borçlar Kanuna (“TBK”) göre borç ilişkisini doğuran 4 temel kaynak bulunmaktadır. Bunlar; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ve vekaletsiz iş görmedir. Borçlu ile alacaklı arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan borcun ifa edilmemesi taraflar arasında ihtilafa yol açmakta ve bu ihtilaf borcun kaynağına göre alacak davalarına konu olmaktadır.

Alacak davası, herhangi bir nedenden doğmuş ve muaccel olan (vadesi gelmiş) alacağın ödenmediğini iddia eden alacaklının mahkemeden bu alacağının tespiti ile kendisine ödenmesine karar verilmesini talep ettiği dava türüdür.

Alacak davaları nitelikleri itibariyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 105. Maddesinde tanımlanan eda davalarından olup, bu sebeple mahkemece dava sonunda verilecek karar hem tespit hem de eda hükmünü içermektedir.

I. ALACAK DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (“HMK”) yürürlüğe girmesi ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundan farklı olarak mahkemelerin görevinin dava konusunun değerine göre belirlenmesi usulü terk edilmiştir.

HMK’nun 2. Maddesi “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” Şeklinde değiştirilmek suretiyle genel görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu düzenlenmiştir.

Bu durumda alacak davalarında kural olarak, genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleri olmakla birlikte davanın görüleceği mahkeme bakımından taraflar arasındaki hukuki ilişki, bu ilişkide tarafların sahip olduğu sıfat belirleyici olacaktır. Örneğin işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davalarında iş mahkemeleri, iki tarafı tacir olan bir sözleşmeden kaynaklanan alacak davalarında asliye ticaret mahkemeleri veya tüketicilerin sözleşmeden dönme sebebiyle açmış olduğu alacak davalarında tüketici mahkemeleri görevli olacaktır.

Genel görevli mahkeme bakımından bir diğer istisna da HMK’nın 4. Maddesinin 1. Fıkrası ile getirilmiş olup anılan madde uyarınca kira ilişkisinden doğan alacak davaları ve bu davalara karşı açılan davalar bakımından sulh hukuk mahkemeleri görevlidir.

II. ALACAK DAVALARINDA YETKİLİ MAHKEME

HMK’nun 6. Maddesine göre genel yetkili mahkeme davalının davanın açıldığı zamandaki yerleşim yeri mahkemesidir.

Genel yetki dışında HMK’nun 10. Maddesinde Sözleşmeden doğan davalar için yetki maddesi düzenlenmiş olup anılan maddedeki “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” hüküm uyarınca genel yetkili mahkemeye ek olarak sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi de yetkili olacaktır.

Sözleşmeden kaynaklanan alacak davalarında taraflar ifa yerini belirlemiş olabilir. Bu durumda ihtilaf halinde sözleşmede ifa yeri olarak kararlaştırılan yer de yetkili mahkeme sıfatına haiz olacaktır.

Sözleşmede ifa yeri kararlaştırılmamışsa TBK 89. Maddesindeki yedek hükümlerden yararlanılması suretiyle ifa yeri belirlenecektir. TBK’nun 89. Maddesi uyarınca para borçları götürülecek borçlardan olup borcun alacaklının verme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilmesi gerekmektedir. Diğer bir anlatımla bu durumda alacaklının/davacının yerleşim yeri mahkemesi de yetkili olacaktır.

Bu iki hal dışında taraflarca akdedilen sözleşmede yetki şartı öngörülmüş olabilir. Sözleşmede öngörülen bu yetki şartının HMK 17 vd öngörülen şartlara haiz olması halinde davanın sözleşme de öngörülen yerdeki mahkemede açılması gerekecektir.

III. MİKTARA GÖRE AÇILABİLECEK ALACAK DAVALARI

Alacak Davalarında davacı, alacağının miktarına göre talep sonucunu belirleyerek davasını açar. Davacı, talep konusu oluşturan bu miktar üzerinden harç öder ve davanın kaybedilmesi halinde ortaya çıkabilecek riskler bu miktar üzerinden hesaplanır. Ancak davacının gerçekten alacaklı olup olmadığı ve eğer alacaklı ise alacağın miktarında tereddüt ettiği durumlarda davanın kaybı halindeki riskleri minimuma indirgemek amacıyla, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak HMK md 109 uyarınca kısmi dava açılması mümkündür. Bunun dışında davacının, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değerini belirlemesi kendisinden beklenemeyecek olması veya bunun imkânsız olduğu hallerde hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle HMK md. 107 uyarınca belirsiz alacak davası açabilir.

IV. ALACAK DAVALARINDA İSPAT VE DELİLLER

Yukarıda bahsedilen usulü şartlara uygun olarak yetkili ve görevli mahkemede ikame edilen alacak davasında mahkemece HMK md 137 vd hükümlerince ön inceleme safhası tamamlandıktan sonra tahkikat aşamasına geçilecektir. Tahkikat aşaması mahkeme tarafından davanın delilerinin ikamesi ve incelenmesinin gerçekleştiği safhadır.

  1. İSPAT

İspat,dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemlerdir. İspatın konusunu, tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığı çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur.

Delil,çekişmeli vakıanın ispatı için başvurulan vasıtalardır. Delillerin konusu maddi vakıalardır. Davanın konusu oluşturmayan, taraflar arasında çekişmeli olmayan vakıalar için delil gösterilmesine gerek yoktur. Yine herkesçe bilinen vakıalar çekişmeli sayılmayacaktır. Taraflarca sunulan deliller hâkim tarafından serbestçe değerlendirilecektir. 

1.1 İspat Hakkı

İspat hakkı dayanağını Anayasanın 36. Maddesinden alan temel bir haktır. Bir davada taraflar kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. Ancak ispat hakkı kullanılırken hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin kullanılması mümkün değildir.

1.2 İspat Yükü

Bir davada ispat edilmesi gereken vakıaların kim tarafından ispat edilmesi sorusunun cevabı ispat yükünün hangi taraf üzerinde olduğuna göre belirlenir.

  • Genel Kural

İspat yükünün hangi taraf üzerinde olduğu ile ilgili mevzuatımızda Türk Medeni Kanunu (“TMK”) ve HMK’da olmak üzere birbirine paralel iki adet temel düzenleme bulunmaktadır.

TMK md 6 “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”,

HMK md. 190 ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.

Şeklinde düzenlemeler bulunmaktadır. Kanuni düzenlemeler ışığında ispat yükü, o vakıanın kim tarafından ileri sürdüğü ile ilgili değil, o vakıadan kim lehine hak çıkarılacağına ilişkin bir durumdur.

Her iki tarafta ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil ileri sürmüşse, hâkimin ispat yükünün hangi taraf üzerinde olduğunu belirlemesine gerek yoktur. Zira HMK’nun 191. Maddesinde“Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz.” Hükmü bulunmaktadır.

Ancak taraflarca gösterilen delillerle çekişmeli vakıalar ispat edilemezse hâkimin ispat yükünün hangi tarafta olduğuna karar vermesi gerekecektir. Hâkimin kendisinin ispat yükünü düştüğünü bildirdiği taraf uyuşmazlık konusu vakıayı ispat edemezse dava o taraf aleyhine sonuçlanacaktır. Ancak bu durumda vakıayı ispat edemeyen tarafın karşı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunmaktadır.

  • Genel Kuralın İstisnaları 

    a. Normal Durumun Aksini İspat

Bir uyuşmazlıkta hayatın olağan akışının aksine bir iddia da bulunan taraf bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.

Bu hususta Yargıtay kararına konu olmuş bir olayda da “Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir.” Şeklinde bu durum açıkça ifade edilmiştir. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/14487 E. 2016/12466 K. Ve 7.11.2016 Tarihli kararı)

b. Kanunda Genel Kuralın Aksinin Düzenlediği Haller

İspat yükü bakımından genel kural aksi öngörülmedikçe uygulanacaktır. Kanunda aksi öngörülen hallere örnek olarak TMK 3. Maddesinde yer alan “Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.” Hükmü gösterilebilir. Söz konu hüküm gereğince iyiniyetli olduğunu iddia eden taraf bunu ispatla yükümlü olmayacak, karşı taraf kötüniyeti ispatla yükümlü olacaktır.

c. Karineler

Karine, belirli olan bir maddi vakıadan belirli olmayan bir maddi vakıa için çıkarılan hukuki sonuçlardır. Karinenin aksine bir durum olduğunu iddia eden kişi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Karineler kanuni karineler ve fiili karineler olarak 2 ye ayrılmaktadır.

  • Kanuni Karineler
    • Adi Kanuni Karineler
    • Kesin Kanuni Karineler
  • Fiili Karineler

d. Delil Sözleşmeleri

Tarafların HMK 193. Maddesi uyarınca Delil Sözleşmesi yapabilmesi mümkündür. Bu delil sözleşmesinde bir vakıanın kim tarafından ispat edileceği kararlaştırılmış olabilir. Tarafların, ancak üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri hususlarda ispat yükünün hangi tarafa ait olabileceğini belirlemesi mümkündür.

  1. DELİLLERİN SUNULMASI

Davacı taraf dava dilekçesinde iddia etmiş olduğu her bir vakıanın davalı taraf ise cevap dilekçesinde savunmasını dayandırdığı her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğini ispat edileceğini belirtmesi gerekmektedir.

HMK 140/5’e göre “Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.”

Mahkemece tayin edilen bu 2 haftalık kesin süreden sonra yeni delil ileri sürülmesi kural olarak mümkün değildir. Ancak bu kuralın istisnası HMK 145 maddesinde yer alan “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” Hükmü uyarınca mümkündür.

Deliler kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır. Buna Göre;

a. Kesin Deliller:

    1. İkrar (Hmk Md. 188)
    2. Kesin Hüküm (Hmk Md.303)
    3. Senet (Hmk Md. 199 Vd.)
    4. Yemin (Hmk Md. 225 Vd.)

b. Takdiri Deliller:

    1. Tanık (Hmk Md. 240 Vd.)
    2. Bilirkişi (Hmk Md. 266 Vd.)
    3. Keşif (Hmk Md.288 Vd.)
    4. Uzman Görüşü
    5. Kanunda Düzenlenmemiş Diğer Deliller (Hmk Md. 192)

Şeklindedir. Bu yazımızda kesin delillerden HMK 199 vd. maddelerinde düzenlenen Senet ve Senetle İspat Kuralını açıklayacağız.

  1. SENETLE İSPAT KURALI

Senet,bir kimsenin vücuda getirdiği veya getirttiği ve kendi aleyhine delil teşkil eden yazılı belgedir.

Belgeise HMK md 199 uyarınca uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarıdır.

Belge kesin delil olabileceği gibi hâkimin takdirinde rol oynayan takdiri bir bilgi gücünde de olabilir. Senet ise usul hukuku bakımından kesin bir delil ve ispat şeklidir.

3.1 Senet Çeşitleri

i. Adi Senetler

Resmi bir makam veya memurun katılması olmaksızın, taraflarca düzenlenen senetlere adi özel senetler denir. Usulüne uygun güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik verilerde adi senet hükmündedir. (HMK md 205)

Adi Senetlerin İspat Gücü

  • Adi senet kesin delildir.
  • Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen veya senet altında imzası bulunan kimse tarafından imzası ikrar edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılır.
  • Taraflardan biri kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen belgedeki yazıyı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır. Aksi halde aleyhine delil olarak kullanılır.
  • Sahtelik iddiası aynı mahkemede ön sorun olarak ileri sürülebilir veya bu konuda ayrı müstakil bir dava açılabilir.ii. Resmi Senetler

Resmi bir makam veya memurun katılması ile düzenlenen senetlere resmi senetler denir. Usul hukukunda senetle ispatı gereken (Md. 201, 201) bir hukuki işlemin ispatı için mutlaka resmi senet düzenlenmesi gerekmez. Bu hukuki işlem için adi senet düzenlenmekle yetinilebileceği gibi, daha güçlü bir delil elde etmek için resmi senette düzenlenebilir.

Resmi senetler kural olarak noter tarafından düzenlenir. Noter senetleri kendi içinde 2’ye ayrılır:

  1. Düzenleme Biçimindeki Noter Senetleri
  2. Onaylama Biçimindeki Noter Senetleri

Düzenleme biçimindeki noter senetleri kayıtsız şartsız para borcu ikrarını içerirse İİK md 38 göre ilam hükmünde sayılır. Bu durumda alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

Resmi Senetlerin İspat Gücü

  • Resmi senetler ve ilamlar kesin delil teşkil eder. Bu durum HMK’nın 204. Maddesinde “İlgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar.” Şeklinde düzenlenmiştir.
  • Düzenleme biçimindeki noter senetleri sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil teşkil eder.
  • İmzası noterlikçe onaylanan noter senetlerindeki imza onaylaması onaylanan imzanın ilgiliye ait olduğunu belgelendirme bulunup senedin içindekileri kapsamaz.
  • Resmi senetlerin sahteliği ön sorun olarak ileri sürülemez. Sahtelik konusunda ayrı bir sahtelik davası açılması gerekir.

    3.2 Senetlerin Mahkemeye Verilmesi Zorunluluğu

HMK md 219’a göre “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.

Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.”

  • Senet ona dayanan tarafın elinde ise;bu senedin o tarafça mahkemeye sunulması gerekecektir. Vermezse senedi elinde bulunduran taraf iddiasını ispat edememiş sayılacaktır.
  • Senet karşı tarafın elinde ise;mahkemece ibrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkemece bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verilir.
  • Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilebilir.
  • Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.

3.3 Senetle İspat Zorunluluğu

Kanunda ispat sınırı olarak gösterilen parasal olarak belli tutarı aşan hukuki işlemler ve senede karşı olan iddialar kural olarak yalnız senet ile ispat edilebilir; tanık ile ispat edilemez. Senetle ispat zorunluluğu yalnız hukuki işlemler içindir. Hukuki fiillerin senetle ispat zorunluluğu yoktur.

i. Kanundaki İspat Sınırından Fazla Hukuki İşlemlerin Senetle İspatı

HMK md. 200’ göre; “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri 4.480 Türk lirasını(2020 yılı için belirlenen miktar)geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle 4.480 Türk lirasından (2020 yılı için belirlenen miktar)aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.”

Senetle ispat kuralı bakımından Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2017/1537 K. 2017/3585 T. 24.10.2017 Tarihli kararında;

“Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata dair kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 Sayılı HMK’nın 200. maddeye göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir sebeple ikibinbeşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya O’nun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura, ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Delil olarak dayanılmış ise ticari defter kayıtları ile ve ayrıca yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar, yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir. Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK’nın 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK’nın 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”

Şeklinde karar oluşturulmuştur.

ii. Senede Karşı Senetle İspat Zorunluluğu

HMK Md. 201’e göre; Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler 4.480 Türk lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.

Senetle İspat Zorunluluğunun İstisnaları

Senetle ispat kuralının istisnaları HMK’nın 203 maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre aşağıdaki hallerde senetle ispat kuralı geçerli olmaksızın mahkemece tanık dinlenebilecektir. Bu haller;

  • Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
  • İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
  • Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
  • Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
  • Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
  • Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.

Şeklindedir.

Bu konu hakkında daha fazla bilgi için:

Av. Eyüp Kul
Av. Eyüp KulKurucu/Avukat
Av. Neşem Nazlı Aksoy
Av. Neşem Nazlı AksoyKıdemli Avukat

Lütfen paylaşmak istediğiniz platformu seçin.